Ekonomik kaygılar, yoğun iş temposu ve sosyal hayat gibi faktörler, gece saatlerinde kaygının artmasına neden olmaktadır. Araştırmalar, bu durumun yaygın olduğunu ve bireylerin gece saatlerinde kaygı seviyelerinin yükseldiğini göstermektedir. Gece yarısından sonra, zihnimizdeki olumsuz düşünceler yoğunlaşır ve bu durum ruhsal sağlığımızı olumsuz etkileyebilir.
2022 yılında yapılan bir çalışma, gece yarısından sonraki zihin hipotezini ortaya koyarak, bu saatlerde intihar ve madde kullanımı risklerinin arttığını belirtmektedir. 2024'te Psychiatry Research dergisinde yayınlanan bir başka araştırma ise genel anksiyetenin gün boyunca belirli zaman dilimlerinde zirve yaptığını göstermektedir.
Gündüz saatlerinde bizi uyanık tutan biyolojik sinyaller, gece saatlerinde azalmaya başlar. Washington Üniversitesi Psikoloji ve Beyin Bilimleri Yardımcı Doçenti Rebecca Cox, bu durumun bilişsel işlevlerimizi etkileyebileceğini belirtmektedir. Gece saatlerinde bu sinyallerin düşmesi, kaygı seviyelerinin artmasına yol açabilir.
Uyku baskısının oluştuğu bu zaman diliminde, zihnimiz olumsuz düşüncelerle dolabilir. Bu da, duygularımızı düzenleme kapasitemizi zayıflatabilir. Gece saatlerinde kaygı, birçok birey için daha yoğun bir şekilde hissedilmektedir.
Gece saatlerinde yalnız kalmak, kaygılı hissetmemizin bir başka nedenidir. Gündüz kaygılı hissettiğimizde, arkadaşlarımızla konuşarak bu duyguları hafifletebiliriz. Ancak gece herkes uyuduğunda, bu olumsuz duygularla baş başa kalırız.
Klinik Psikolog Miraç Ganioğlu, gece kaygısının yaygın bir durum olduğunu vurgulamakta ve bireylerin iç dünyalarına yöneldiği bir zaman dilimi olduğunu belirtmektedir. Bu durum, kaygı seviyelerinin artmasına neden olabilir.
Vücudumuzda bulunan sirkadiyen ritim, stres hormonlarımızın dalgalanmalarını düzenler. Sabahları kortizol seviyemiz yüksekken, akşamları düşer. Bu durum, gece saatlerinde kaygı seviyelerinin artmasına yol açabilir.
Uykuya geçiş sürecinde, güvenli bir ortamda olma ihtiyacı artar. Güvende hissetmediğimiz bir ortamda uykuya dalmak zorlaşır. Bu durum, kaygı seviyesinin artmasına ve kısır döngüye dönüşmesine neden olabilir.
Karanlık, savunmasızlık hissiyle ilişkilendirilir. Gece saatlerinde tehdit algımız artar ve bu da kaygılı hissetmemize neden olur. Gün içinde zihnimizi meşgul eden dikkat dağıtıcı unsurlar, gece saatlerinde ortadan kalkar.
Bu durumda, zihnimiz boşlukta kalır ve gün içinde çözülememiş sorunlar su yüzüne çıkabilir. Neden uyuyamıyorum? gibi düşünceler, kaygı döngüsünü daha da güçlendirebilir.
Gündüz saatlerinde kaygılı düşüncelerle başa çıkma mekanizmaları geliştirilir. Film izlemek, kitap okumak veya sosyalleşmek gibi aktiviteler kaygıyı yatıştırabilir. Ancak gece olduğunda, uyku doğal bir dinlenme süreci olsa da bazı kişiler için güvenli bir alan gibi hissedilmeyebilir.
Uyku hijyeni teknikleri, bu noktada faydalı olabilir. Gevşeme egzersizleri yapmak, karanlık bir ortam yaratmak ve uyku rutini oluşturmak, kaygıyı azaltabilir. Kaygı veren düşünceleri yazıya dökmek de rahatlatıcı bir yöntemdir.
Yeterince uyuyamayan bireyler, tahammülsüzleşebilir ve kaygıyı yönetmekte zorlanabilir. Hayati bir ihtiyacını karşılayamayan bir beden ve zihin, stresle başa çıkmada daha da güçlük çeker. Bu durum, kaygı ve uyku problemlerinin birbirini beslediği bir kısır döngüye yol açar.
Sonuç olarak, uyku bir ilaçtır. Endişeli, üzgün veya depresif hissettiğimiz her karanlık gecenin bir sabahı vardır. Araştırmalar, bu durumun doğruluk payı olduğunu göstermektedir. Ancak tüm bunlar yeterli gelmiyorsa, profesyonel destek alınması önerilmektedir.
*Haberin görselleri ShutterStock tarafından servis edilmiştir.*